18 Haziran 2013 Salı

HOŞ GÖR SEN

Unuttuğumuz kavramların en başında geliyor belki de hoşgörü.Her geçen gün de bu tezi doğrulayan olaylar                   
görüp,haberler izlemiyor muyuz?Neydi bu unuttuğumuz kavramın sahi sözlük anlamı?Kaynaklara başvurduğunuzda,Google'a yazdığınızda ilk karşılaşacağımız kavram şüphesiz ki "Her şeyi anlayışla karşılama,hoş görme,tolerans göstermedir"tanımlamalarıdır.Bu kadar yüzeysel,edebi  hazdan uzak bir kavram değil elbet de.
    Nedir unuttuğumuz hoşgörü aslında biliyor musun?Ara renkleri ve tonları görebilme yetisidir;insanları kategorize etmemeye uğraştır.Bir hatırlasak hoşgörüyü bir de bu tanımın gözünden bakabilmeyi aklımıza getirebilsek -hani şu bin türlü tilkiliğin geldiği o aklımıza-..Belki o zaman dünyayı sadece siyah,beyaz diye görmezdik.Sadece bizim milletimizin en üstün olduğuna,sadece bizim dilimizin en değerli olduğuna,sadece bizim siyasi ideolojimizin en mükemmel olduğuna bencillik boyutunda inanmamanın gerekliliğini aklımızın bir köşesinde tutardık.Çünkü biliriz  ki yasalar tek başına ifade özgürlüğünü garanti edemez;düşünceni başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan ,cezalandırılma olmaksızın açıklayabilmen için hoşgörüye gereksinimimiz var.O zaman kendi bünyemize batan kıymığa bile bambaşka bir gözle bakabiliriz.O zaman başkalarının görüşlerini acı bir duygu beslemeden,anlayışlı bir tartışma arzusuyla karşı koyabiliriz.
   Hoş gör sen! Hepimiz aynı yıldızlara bakıyoruz,aynı gökyüzü altında yaşıyoruz,aynı gezegenin yol arkadaşlarıyız.Hoşgörüyü koydun mu cebine niçin hep birlikte barış ve uyum içinde yaşamayalım ki?
   

14 Eylül 2012 Cuma

CEBİNDEKİ PARA KADARDIR HAYAT(!)

    Bilirsiniz malum okul alışverişi haftalarındayız.pamuk eller yavaştan ceplere doğru inmek mecburiyetinde okula göndereceğiniz çocuklarınız varsa eğer.Bugün şahit olduğum bir olay cebindeki para kadar mıdır hayat acaba dedirten türdendi.Okula çocuğunu göndermek mecburiyetinde olan vatandaşımızın biri alışverişini yapmış iki kız çocuğunun.Aldıklarına baktım bilindik okul kıyafetleri üç,beş parça birşey.Üstü başı harap içinde ama çocuklarına ne gerekiyorsa alma zorunluluğu var işte.Kasaya geldiğinde 365 gibi bir tutarla karşı karşıya kaldı.Sağa baktı, sola baktı şaşkın bir yüz ifadesiyle.Bu ifadeyi görmem yetti içimden birşeyler koptu.
     Cebimizdeki para kadar mı hayatı yaşamak zorundayız ki?Hayatı da yaşamak değil aslında Bu okula giden çocuğuna gerekenleri almak kadar zorunlu,sıradan bir ihtiyaç.Ama buna bile cebindeki kuruşlar engel.İşte bazen umutlara,hayatı yaşamaya,sevinmeye bile engel olabiliyor cebindeki para.Nasıl anlatılır ki bu babaya     "Hayat boş,eğlen,anı yaşa"diye boş lakırdılar.Onun daha hayatının zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılama gücü yokken.Hayat adil değil,para adil değil,insanlık hiç de adil değil.Hz.Ali'nin dediği gibi hayat biraz "DÜNYADAKİ EN SAĞIR EDİCİ SES,ACI ÇEKEN BİR MAZLUMUN SUSKUNLUĞUDUR!" ben bugün duydum o sesi çınlıyor hala kulaklarımda.Hayat düşlediğin kadar değil cebindeki para kadar bazen.Hayat öyle işte...


3 Eylül 2012 Pazartesi

YALNIZLIĞA SERENAT

        Hiç aklımda bile olmayan ama hepimizin herhalde biraz olsun misafir ettiğimiz birşey çok tanıdık aslında "yalnızlık" adına birşeyler karalamak geldi istemsiz birşekilde içimden.Neden mi?Çoğumuzun kullandığı facebook hesabında o kadar yalnızlık başlığı adı altında sayfa açılmış ki şaşırdım birden aslında.O kadar yalnız mıyız sahi kalabalıklar içinde?
      Yapayalnız birileri yoktur elbet.iyi ya da kötü birileri mutlaka vardır çevrelerimizde.ama nasıl bir yalnızlık ki bu?Fikir yalnızlığı mı,kalp yalnızlığı mı,arkadaş yalnızlığımı...gibi uzadıkça uzayan bir yalnızlık listesi sıralanıyor dillerde.her yalnızlığın odak noktası fikirlerimizin yalnızlığı işin doğrusuna bakarsanız.Fikrine uymadığında ayrılıyorsun o yerlere göklere sığdıramadığın aşkından ve oluyorsun bir kalp yalnızı ya da fikirlerine beğenmiyorsun arkadaşının;kesiyorsun bütün ilişkini oldun mu şimdi de arkadaş yalnızı.Ve sonra basıyorsun isyanı."Ben yalnızlığımla mutluyum.akıllı,uslu sözleriniz sizde kalsın,saçma sapan sözlerimde saklıyım,bendeki benle mutluyum ve kaybedişlerimle umutluyum" demelere...
     Ve öyledir yalnızlık hep bir isyanı barındırır içinde.aslında yalnızlık ile yalnız değil kendi içinde.başka birşeyin sana hükmetmeye başladığı sürece sende misafirdir yalnızlık.Zamanı gelince o da ayrılır bizden.Ama böyle herşeyden ayrılabiliriz;bir umuttan ayrılamayız ki olsun yalnızlıklarımız ama sonunda hep bir umut kapısı açılan...

2 Eylül 2012 Pazar

OKULA ÇEYREK KALA(!)

         Şimdi okullu olduk,sınıfları doldurduk mu?Herhalde bu sene sınıflar dolup taşmakla gündemde olacak gibi hadi hayırlısı bakalım.yine sistem değişti halbuki daha önceki sistemlerimizin hiçbiri yerlerine oturmamıştı ki(!)Nedir bu sistem ezikliğimiz,her bulduğumuz dala konmak istememiz?
         Siyasi boyutlarından apayrı düşündüğümüzde tabir-i caizse 4+4+4 sistemi o kadar ağır eleştirileri hak ettiğini de çok fazla düşündüğümü söyleyemem.Sorun nerede peki?Sorun "zamanlama"hatasında...Ülkemizin hep gözden kaçan en büyük hatası zamanı bir türlü tutturamaması.Ya birşeylere hep geç kalıyor ya da olması gerekenden önce davranıyor.Anlayacağınız denk düşüremiyor bir türlü zamanı.Sınıf mevcutları düşürülecek ama yeterli dersliğimiz yok ki;5. sınıflara branş öğretmenlerimiz girecek ama dur arkadaş 5. sınıfı okutan değerli öğretmenlerimizin yerlerine başka birşeyler ayarlandın mı?Okula başlama yaşı düşürüldü peki okulların fiziksel yapısı-tuvaletleri örneğin- düzeltildi mi?Müfredatımız eskiden daha güzel bir eğitimci adayı olarak baktığım da..Peki nasıl olabilirdi yani nasıl hayata geçirebilirdik bu sistemi?Önce biraz biraz müfredatımızı değiştirirdik,işe bel kemiğinden başlanırdı yani.öğretmenlerimize seminerler vermeye başlardık sistemimizi anlatan,sinyalleri vermeye başlardık.Okullarımıza yeni yeni sistemin gerektirdiği derslikleri yapmaya başlayabilirdikNnorm fazlası gibi gereksiz konularla hiçbir öğretmenimizin kafasının ağrımasına sebep olmazdık ya da atama sayılarını görünce kalplerine indirmeyebilirdik.Uzun lafın mesajı 3 çarpı 4 sistemimizi önümüzdeki üç-dört seneye yayarak daha sağlıklı sonuçlar alınabilirdi. Böyle olunca da tadından yenilmezdi benim nacizane fikrim.çünkü bilirsiniz hızlı hızlı yersek yemeğimizi sindiremez midemiz sonra başlar kanserli hücre üretmeye...
     Biz yine de bozmayalım morallerimizi "sevinçliyiz hepimiz;YAŞASIN OKULUMUZ"diyelim okulların açılmasına çeyrek kala...

1 Eylül 2012 Cumartesi

BİR AVUÇ İNSANLIK

Uzun bir aradan sonra blogda beni yazmaya iten olay dün akşam izlediğim FOXana haberdeki o haber...Kendi insanlığımı sorgulatan,izlerken gözlerimin aniden dolduran o iki kardeş...Biri daha okul çağında bile değil,diğeri ise yeni okula başlayacak çağda gibi duruyor.Bir çöp koyteynerinden ne bulurlarsa ellerindeki torbalara bir define bulmuşcasına sevinçle koyuyorlar.Bulduklarıysa çoğumuzun beğenmeyip attığımız o küflü ekmekler,çürümüş domatesler."Ne yapalım ağabey,ekmek yok,mecburuz diyor."mikrofon uzatan muhabire küçük çocuk.babası felçliymiş,annesi ise hasta..Biz ne zamandan beri komşumuz açken yatar olduk.ya da sahi böyle birşey var mı bizim lügatlarımızda?Yoksa o hadis-i, şerif "komşumuz açken tok yatan bizden değiLdir." tozlu raflarda kalan kitaplar gibi unutuldu mu?
   Hayır küçük çocuk pardon büyük adam!felçli olan senin baban değil felçli olan bizim insanlığımız(!)Kusura bakma büyük adam sen ekmek bile bulamazken senin çağındakiler cep telefonu,bilgisayar beğenmiyor.Her öğün ayrı yemek istiyorlar.nasıl öder bu insanlık senin vebalini bilemiyorum büyük adam.Tek bildiğim utanıyorum insanlığımdan belki de hiç olmayan insanlığımızdan...
   Sen dağda bayırda koşmalıydın arkadaşlarınla büyük adam.Bir şeker uğruna ağlamalıydın ve kirlenmiş yüzünün yerine gülücükler olmalıydı gamzelerin olan büyük adamİinsanlığımız ağlattı seni büyük adam.Affet bu felçli insanlığı büyük adam.çünkü biz doyuramadık bazılarımızı hep kendi postumuz derken unuttuk elimizi vermeyi...
     Ve yine yeniden felçli de olsa insanlığımız ötekileştirdiklerimize -biz kendimizi ne zannediyorsak- artık bir avuç da olsa insanlık diliyorum.

27 Şubat 2012 Pazartesi

İnternet ve Bilgisayarın Gençler ve Çocuklar Üzerindeki Olumlu Olumsuz Etkileri

İnternet, diğer insanlarla bilgi alışverişini hızlandırır ve kolaylaştırır.Ayrıca bu bilgi ve birikimle yani iş alanlarına yönelmeye etki eder.Farklı bir şeyler yapılmak istendiğinde internet üzerinden çeşitli eğlence alanları bulunabilir.Kültürel ve sanat alanındaki gelişmeleri hızlı ve yakından takip edilebilir.Bunlar hakkındaki görüşler, yorumlar diğer insanlarla tartışmaya açılabilir ve paylaşılabilir.Çocukların dil gelişimi üzerinde bilgisayarın internet aracılığıyla büyük etkisi vardır.Gençlere fikirlerini özgürce sunabileceği ortamlar hazırlar.

İnternet ve bilgisayar çocuklar ve gençler üzerinde bağımlılık etkisi yaratır.Gençler birçok sohbet sitelerine girerek dolandırıcı insanlarla tanışarak kötü olaylar yaşayabilir.Çocukların girmemesi gereken birçok erotik ögeler içeren siteler bulunmakta ve bu bireyin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

Çocuklar ve gençler üzerindeki olumsuz etkiyi önlemek için aileler internet hakkında bilgilendirilmeli ve çocuklarına internet sohbetleri hakkında bilgi vermeli,hangi siteleri ziyaret edip etmeyeceklerini konuşmalıdırlar.

İnternette sanal kütüphaneler kullanılırken doğal kütüphanelerde unutulmamalıdır.Sanal ortamın doğal ortamımızı geçmesine izin verilmemelidir.



KAYNAKÇA: http://www.seoaktif.com/tag/internetin-olumlu-etkileri/
http://www.wardom.com.tr/internet-nasil-kullanilir-iste-klavuz-t146289.html?s=1c67a47dcf4b5fb6a4447e5e3342adf1&
http://www.makaleler.com/makale/internet